Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – Son günlerde İsrail ile Türkiye arasında tekrar gündeme gelen tarihi bir yazıt, 145 yıl önce keşfedildiği günden bu yana süren bir tartışmanın merkezinde yer alıyor. 1880 yılında bulunan bu yazıt, aslında yaşanacak uzun soluklu bir mücadelenin doğuşuna gebeydi. O gün kimse, dakikalar sonra kazılan alanda Yahudiler adına ‘vadedilmiş topraklar’da ortaya çıkacak ve geçmişe dair ‘tek somut kanıt’ olarak görülecek bir eserin bulunacağını bilmiyordu. İsrail için “Biz burada hep vardık” mesajı taşıyan Siloam Yazıtı, geçen 145 yıl boyunca pek çok kez Türkiye’den talep edilse de her seferinde ret yanıtı verildi. Yazıt, bugün hâlâ, ilk bulunduğu haliyle İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde özenle korunuyor. Yahudiler ve dolayısıyla İsrail için büyük önem taşıyan bu taş parçasının üzerindeki yazıların ardında sadece tarihi bilgiler değil, aynı zamanda kutsal kabul edilen bir geçmiş yatıyor. Yazıtın bulunduğu yer, İncil’de ve birçok dini kaynakta adı geçen gizemli bir havuza ve dereye ev sahipliği yapıyor, bu da yazıtın dini anlamını daha da derinleştiriyor. Peki, yazıtın adını aldığı Siloam Havuzu, İncil’de nasıl anlatılıyor? Ve neden İsrail, bu yazıtı 145 yıl boyunca her fırsatta Türkiye’den istemeye devam etti? Bu soruların yanıtları, hem dini hem de siyasi tarihin karmaşık katmanlarında gizli.Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı ve Orta Doğu ve Afrika Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (ORDAM) Müdürü Prof. Dr. Zekeriya Kurşun konuyu tüm detaylarıyla Milliyet.com.tr’ye anlattı.
Yazıtın bir kopyası, 2010 yılında Hizkiya Tüneli’nin içindeki orijinal konumunda
SİLOAM YAZITI’NIN ARDINDAKİ HİKÂYE! İNCİL’DE 3 YERDE ADI GEÇİYOR
Kaynaklarda, Siloa Deresi’nin kendisinden beklenmeyecek bir üne kavuştuğu yorumları yapılıyor. Bu durum, derenin isminin İncil’de yalnızca 3 defa geçmesine bağlanıyor. Her ne kadar konuşulmamış, pek gündeme gelmemiş de olsa, uzun yıllardır Kudüs topraklarında akan dere, adını 145 yıl önce ve sonraki uzun yıllar da sürmesi beklenen tartışmaların başrolü olan bir yazıta ve varlığı yakın zamana tarihlenen bir havuza da vermişti. Siloa, Siloam ya da Silvan Yazıtı isimleriyle bilinen taş yazıt, 1880’de Kudüs’teki Siloa Tüneli (Hezekiel Tüneli) içinde bulundu. O dönemlerde Osmanlı toprakları sınırları içerisinde yer alan bölgedeki diğer kalıntılarla birlikte yazıt da, II. Abdülhamid’in emriyle İstanbul’a getirildi. 6 satırlık yazıtın, M.Ö. 8’inci yüzyılda yapılan su kanalı ve kanalın ulaştığı havuz olan Siloa’yı anlattığı düşünülüyor. Siloam Yazıtı, çıkarılırken kırılmış da olsa 1882’de başarılı bir şekilde İstanbul’daki Müze-i Hümayun’a gönderildi. Bugünkü adıyla İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde sergilenen yazıt, Yahudi bilim adamları tarafından defalarca talep edilmişti. Üstelik, sundukları argümanlar arasında yazıtın Türkiye için önemli olmadığı iddiaları da vardı.Peki ama bu yazıt kim için, neden önemliydi?
‘YAZITLARLA HAK İDDİA EDİLİYORSA, TÜRK YAZITI DAHA FAZLA’
Osmanlı Devleti, yüzyıllar boyunca Kudüs’te sağladığı huzur ve güven ortamıyla, üç semavi dine mensup toplulukların hafızasında özel bir yer edindi.Osmanlı’nın son yıllarında 33 yıl tahtta kalan II. Abdülhamid, Theodor Herzl’ın kendisinden talep ettiği topraklar konusunda kesin bir ret cevabı vermişti. Yahudiler için Kudüs’ü de kapsayan bu topraklar kutsal kabul ediliyordu. Gelecekte orada yaşayacaklarına inanan Yahudiler, geçmişte bu bölgede bulunduklarını gösterdiğine inandıkları bir yazıtı da bu uğurda görmezden gelemezdi. Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, II. Abdülhamid’in tutumunu ve bugün “Silvan Yazıtı” olarak bilinen taşın önemini, “Yahudiler, özellikle Doğu Avrupa’da ve genel olarak Avrupa’da sıkıntı içinde olduklarını ifade ederek, Filistin’de yerleşmeleri için bir toprak tahsisi talep etmişlerdi. O günün şartlarında yapılan talep buydu. Bu talep karşısında ise Sultan Abdülhamid elbette ret cevabını vermiştir. Bugün aynı şekilde, söz konusu yazıtın da talep edilmesi, belki de onlar açısından böyle bir hatırayı ihya etme çabasıdır. Yazıt ellerine geçseydi, ‘Tarihimizle ilişkilendirdiğimiz bir parçayı, bir taşı aldık’ diyerek bunu bütün dünyaya duyurma imkânı bulacaklardı”sözleriyle anlattı. Yazıt üzerinden Kudüs’te hak iddia eden Yahudiler için Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’un dikkat çekici yorumu ise şöyle devam ediyordu:
“Kaldı ki İbranice yazılmış olan Silvan Yazıtı, Yahudi varlığını ispat etmek için tek başına yeterli değil. Elbette farklı bölgelerde Yahudiler vardı ancak iddia edildiği gibi kapsamlı bir durum söz konusu değil. Nihayetinde bu yazıt, orada yapılan bir tünelin inşası sırasında yazılmıştır. Bu açıdan bakarsak, Kudüs’ün hemen her yerinde 400 yıllık Osmanlı tarihinin nakışları vardır. Kudüs’ün surları hâlâ Osmanlı surlarıdır. Kudüs’teki mabetlerde, mescitlerde sadece Müslümanların değil, Hristiyanların ibadet yerlerinde bile Osmanlı motifleri mevcuttur. Dolayısıyla hem İslam hem de Türk tarihine ait yazıtlar çok daha fazladır. Yani, eğer yazıtlar üzerinden bir hak iddia edeceksek, bizim de Kudüs’te hakkımız vardır. Kudüs, tarih boyunca, İsrail’in kurulmasından önceki dönemde, 400 yıl boyunca en güvenli ve huzurlu yaşam alanı Osmanlı toprakları olmuştur. Genel olarak baktığımızda, Türk ve Osmanlı yazıtları ile İslam kitabeleri, bahsedilen Silvan Yazıtı’ndan çok daha fazla önem taşıyor diye düşünüyorum. Ancak onlar için tek bir İbranice yazıt olması, büyük bir kıymet arz ediyor.”
İngilizce çevirisiyle yazıtın bir kopyası
‘İSRAİL’İN EMELLERİNE SET ÇEKMEK DEMEK’
Siloa Yazıtı, tarih boyunca İsrail’in ele geçirmek istediği önemli değerlerden biri oldu ve son 30 yılda 3 kez Türkiye’den talep edildi. 1998 yılında Netanyahu döneminde başlayan süreçte, dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz tarafından yazıtın İsrail’e verilmesi talebine olumlu yanıt verilmedi. 2007 yılında ise Kudüs Belediye Başkanı Uri Lupolianski, Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi Namık Tan’dan yazıtı talep eden diğer isim oldu fakat bu talep de yine reddedildi. 2022 yılında İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye ziyareti sırasında yazıt yeniden gündeme gelmişse de, yetkililer bu konunun söz konusu bile edilemeyeceği yönünde cevabını beyan etti. Son olarak geçtiğimiz hafta tekrar gündeme gelen yazıtın, İsrail’e verilmesinin söz konusu olmadığı bir kez daha vurgulandı.Peki ama yazıt verilecek olsaydı İsrail’in eline ne geçecek, verilmediğinde ise Türkiye neyi sağlamış olacaktı? Prof. Dr. Zekeriya Kurşun bu sorunun yanıtını vererek sözlerini noktaladı.